12Ara

Yalancı açlık, doymama hissi, sürekli açlık gibi kavramlarla ifade edilen duygusal açlık fizyolojik ve psikolojik temelleri olan bir tür yeme bozukluğudur. 

Duygusal açlık, bastırılmaya çalışılan bir eksiklik duygusunun tatlı, karbonhidrat, yağlı ve yüksek kalorili besinlerin tüketilmesinden elde edilen kısa süreli bir mutluluk hissi ile tatmin edilme, geçiştirme, bastırma çabası olarak tanımlandığı için beslenme danışmanlığının yanı sıra psikolojinin ve/veya yeme psikolojisinin alanına girer. 

Aslına bakarsanız beslenme insan psikolojisinin önemli bir parçasıdır zaten. Dolayısıyla yeme ile ilgili tüm alışkanlıklar veya yeme bozuklukları, psikolojiden bağımsız değerlendirilemez fakat adı “duygusal açlık” olsa da, bu durum sadece duygusal/psikolojik nedenlere dayandırılmamalıdır. 

Fizyolojik olarak aç olmadığı halde duygusal bir açlığı doyurmak için sürekli buzdolabının kapağını açıp duran ve bu nedenle kilo alan, sağlığı bozulan bir kişi söz konusu olduğunda, ruh ve beden bütünlüğünden yola çıkarak, hem fizyolojik hem de duygusal olarak sürekli aç hissetmesinin altında yatan nedenleri bir arada değerlendirmek gerekir. 

Duygusal Açlık Nedir?

Genellikle çocukluk yani besine geçiş döneminde ve/veya ergenlik çağında beslenme ile ilgili olarak yaşanan travmalarla ilişkilendirilen duygusal açlık, aslında aç olmadığınız ve bunu bildiğiniz halde bir takım olumsuz duyguları bastırmak amacıyla, çoğunlukla tatlı, şeker, karbonhidrat, aşırı yağlı fast food türü yiyecekler yeme isteği ile baş etmeye çalışma durumudur. 

Bir yeme bozukluğu olduğu öne sürülen duygusal yeme atakları, duygusal temellerinin yanı sıra insülin direnci gibi sağlık sorunları ile bir arada bulunabilir çünkü sürekli açlık hissi aynı zamanda tokluk hormonunun yeterince salgılanmıyor olmasından kaynaklanır. Buna ek olarak, fizyolojik bir temeli olmasa da uzun süre tedavi edilmeyen duygusal yeme bozukluğu, en nihayetinde açlık-tokluk hormonlarının düzenli bir şekilde çalışmasını engelleyeceği için pankreasın sağlığı bozulacak ve duygusal açlık ile başlayan süreç insülin direnci ya da diyabet ile birlikte seyredecektir. 

Yani duygusal açlık, nedenleri ya da sonuçları bakımından bir bütün olarak fizyolojik ve ruhsal beden bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir beslenme sorunudur.

Beslenme uzmanlarının ve beslenme psikolojisi üzerine çalışan klinik psikolog ve psikiyatristlerin konsültasyonu, bu tür yeme bozukluklarını aşmayı ve daha etkili sonuçlar elde etmemizi destekler. 

Duygusal Açlık Neden Olur?

Beslenme, sadece karın doyurmaktan ibaret değildir. Ne yediğimiz kadar nerede, kimlerle, nasıl bir atmosferde yemek yediğimiz son derece önemlidir. Öyle ki yemek yediğimiz zaman dilimindeki ruh halimiz ne kadar pozitif ise beslenmenin bedene biyolojik faydası o kadar fazla olur. 

Beslenme aynı zamanda bir kültürün ve sosyal hayatın önemli bir parçasıdır. Yemek yemek, kişinin kendine ve sevdiklerine zaman ayırdığı aslında oldukça özel bir günlük yaşamsal aktivitesidir ya da öyle olması gerekir, diyebiliriz. 

Her ne kadar fast food ile yemek yemenin değeri, çağın “hız tutkusu”na kurban edilmeye çalışılsa da yemenin duygusal boyutları gösteriyor ki yemek yemek asla sadece yemek yemek değil. 

Duygusal açlık gibi sosyo psikolojik boyutları olan bir durum ile karşı karşıya geldiğimizde konunun ehemmiyeti daha net bir şekilde kendisini ortaya koyuyor. Üstelik, sürekli ya da belli dönemlerde nükseden duygusal açlık, yetişkinler arasında son derece yaygın bir durum.  

Peki duygusal açlık neden olur, duygusal yeme bozukluğuna sebeb olan durumlar nelerdir? Bu sorunun kişiye özel olarak cevaplanması gerekir ancak bazı genel sebeplerden söz etmek mümkündür: 

  • Çocukluk dönemi travmaları 

Emzirme döneminden itibaren duygusal bir kriz anında meme ya da mama ile bebeğin veya çocuğun susturulmasına ve duygularının batırılmasına bağlı olarak yetişkinlik döneminde yaşanan her duygusal krizi yiyerek atlatma çabası ortaya çıkabilir. 

Böylesi bir çocukluk travmasından kaynaklanan duygusal yeme sorununun nedenleri bilinç dışının derinliklerinde olduğundan, tespit edilmesi her zaman kolay olmaz ve beslenme danışmanlığına ek olarak terapi desteği önerilir. 

  • Ergenlik 

Ergenliğe giriş bedenin fiziksel görüntüsünün, hormonal yapının, metabolizma hızının ve besine olan ihtiyacın değiştiği son derece önemli bir diğer dönemdir. Vücudun biyokimyasının hormonların baskısı altında çalkalandığı yetişkinliğe geçiş süreci, duygusal yemenin sıklıkla tetiklendiği bir dönemdir. 

Ergenlik krizlerini yiyerek bastırmanın sonucunda kilo almaya başlayan çocuklarda obezite gibi bir tehlike ortaya çıkar. Bu durumda duygusal stres artacağı için duygusal yeme bir kısır döngüye yol açabilir ve yeme bozukluğunun giderek derinleşmesi ihtimaline karşı dikkatli olmak önemlidir. 

  • Hedonik beslenme 

Açlık hissine değil damak tadına odaklanan hedonik beslenme eğilimi, yemekten alınan zevkin merkezileşmesi ve sürekli bu zevki duyma haline bağımlı olmak şeklinde tanımlanabilir. 

Hedonik yeme, kendini ödüllendirme ve nörolojik haz üzerine kurulu, nöropsikolojik bir beslenme paradoksu yaratır. Kişi başarmış hissetmek ve haz almak için tatlı, şeker, dondurma, çikolata, hamburger gibi kökeni gene çocukluk ve ergenlik dönemine dayanan ödül gıdalarının peşine düşer…  

  • İnsanların yanında yemekten çekinmek 

Özellikle çocuklukta kilolu olan ya da hayatının bir döneminde fazla kilolu olan kişilerde sosyal yaşamda yemek yerken hissettikleri baskı nedeniyle duygusal yeme atakları gelişebilir. 

Başkalarının yanında sağlıklı beslenen ve makul porsiyonlar yiyen ama daha sonra ve genellikle yalnız kaldıklarında pasta, tatlı gibi kalorisi yüksek gıdalara karşı aşırı istek duymak, duygusal açlığın diğer önemli nedenlerinden biridir. 

  • Diyet döngüleri 

Kilo vermek için yapılan kalori sınırlamalı ve yasaklı besinler listesi uzun diyetler, kilo verme süreci tamamlandıktan bir süre sonra duygusal açlık durumunu tetikleyebilir. Özellikle ergenlik dönemlerinde yapılan yanlış diyetler, duygusal açlık krizlerini takiben aşırı yeme ve sonrasında kusma ya da yoğun egzersiz programları ile alınan kaloriyi harcama gibi daha büyük sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. 

  • Pankreas ve İnsülin hormonu sorunları

Açlık ve tokluk hormonlarının salgılanmasını sağlayan pankreas sağlıklı bir şekilde çalışmadığında vücudun insülin yani şeker dengesini korumak zorlaşır ve bu nedenle kişi sürekli açlık hissinden şikayetçidir. Yemek yemiştir ve aslında aç olmadığını bilir. Bu nedenle de duygusal açlık yaşıyor gibi görünür ki bu kısmen doğru olabilir. 

Daha önce de söylediğim gibi duygusal açlık ile insülin direnci arasında birbirlerini tetikleyen bir ilişki vardır. Bu nedenle insülin salınımına bağlı olarak açlık tokluk hormonlarının durumu, duygusal yeme ataklarına bir sebep olarak gösterilebilir. 

  • Sık yemek 

Beslenme, alışkanlıklardan fazlasıyla etkilenir. Bu nedenle sık sık bir şeyler yemek, sürekli atıştırmak, duygusal açlığı tetikleyebilir. 

Öğünler arasındaki süre azaldıkça ve acıkmadan sürekli bir şeyler yendiği takdirde açlık ve tokluk hormonları yeterli düzeylerde salgınamaz ve bu da uzun vadede duygusal yeme bozukluğuna neden olabilir. 

Duygusal Yeme ile  Nasıl Baş Edilir?  

Duygusal yeme bozukluğu ya da duygusal açlık, yetişkinler arasında yaygın bir durumdur ve beslenme alışkanlıkları düzenlenip kişiye uygun beslenme modeli doğru bir diyet listesi ile uygulandığı takdirde yönetilmesi, iyileşmesi ya da büyük oranda kontrol altına alınması mümkündür. 

Öncelikle duygusal açlık durumuna dair kişisel farkındalığının gelişmesi gerekir. Nedenleri çocukluk veya ergenlik dönemi yaşantısına uzanan ve bilinç dışına kadar geniş bir alanda çalışılması gereken duygusal açlık gibi yeme bozuklukları söz konusu olduğunda, sakin ve bilinçli hareket etmek büyük avantaj sağlar. 

Bir beslenme uzmanından destek almak ve ilk etapta duygusal açlığa neyin neden olduğunu tespit etmekte fayda var çünkü insanların geçmiş yaşam öyküleri gibi besinle kurdukları ilişki ve beslenme geçmişleri de son derece kişisel hikayelerdir. 

Bu yüzden duygusal açlık kişiye özel olarak tahlil edilmesi ve çalışılması gereken, tedavisi mümkün bir beslenme sorunu olarak değerlendirilmelidir. 

Pınar Demirkaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir